Kişisel duyguları ile insanlık düşünceleri için uğraşan bir erkek ve bir kadının dramını dile getirmektedir. Bahsedilen romanın kahramanları Süreyya, Suad, Necip, Hacer, Fatin, Beyefendi, Hanımefendi'dir. Süreyya ve Suad birkaç yıllık evli çifttir. Süreyya memurdur. Fazla zengin olmadığı için babasının yardımıyla geçinmektedirler. Yazları babasının çiftlik evinde yaşarlar. Babasından defalarca başka bir ev almalarını, kendilerini yalnız bırakmalarını istese de babası, oğlu Süreyya'nın sözünü dinlemez ve yeni bir ev satın almaz. Onun yüzünden her yaz bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suad bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Süreyya ve Suad’ın evine, Süreyya’nın akrabası olan ve Süreyya’nın çok sevdiği, güvendiği Necib gelip gitmektedir. Necip’in eve geliş gidişlerinde yine akrabalarından olan Suat'ın kardeşi Hacer de eve gelir. Hacer, Necip'e ilgi duyar ama Necip Hacer’e karşı ilgili değildir.
Hacer evli ve eşi de onun için her şeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suad ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suad gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir. Necip de hem dostları hem de akrabaları olarak Suat ve Süreyya'nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmezdir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip'le birlikte piyano çalmaktadır. Baş başa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip bir şeylerin olduğunu, Suad'a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsa da başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir. Giderken de Suad'ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır. Daha sonraları Necip'in tifo olduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike geçince Necip'in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir içerisindedir. Hacer Necip'in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip'in kendiden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip'in annesi eldiveni gösterir. Sua' kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar ama kimseye çaktırmaz. O sırada Necip'te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez. Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki o onlardan kaçmak için uğraşmaktadır. Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya bir şeyleri anlayıp o yüzden gitmiştir. Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer'in davranışları onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Birbirlerini buldukları anda ister istemez kaybedeceklerdir. Suad kendisinden kalan, Necip'in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır. Mutsuz günlerin devam ettiği günlerden bir gün Necip, konağa ziyarete gider. O gün konakta yangın çıkar, herkes dışarı fırlar. Suat, bilerek yangında dışarı çıkmaz. Bunun üzerine Süreyya ve Necip, Suad’ın odasına dalarlar. Süreyya da tam odaya girmek üzereyken tavan alevlenir, odanın içindeki genç kadın ve genç erkeğin üstüne tavan çöker. Sonunda olanlar olur ve her ikisi de bu yangında ölür.