18 Aralık 2015 Cuma

Eylül Roman Özeti

Kişisel duyguları ile insanlık düşünceleri için uğraşan bir erkek ve bir kadının dramını dile getirmektedir. Bahsedilen romanın kahramanları Süreyya, Suad, Necip, Hacer, Fatin, Beyefendi, Hanımefendi'dir. Süreyya ve Suad birkaç yıllık evli çifttir. Süreyya memurdur. Fazla zengin olmadığı için babasının yardımıyla geçinmektedirler. Yazları babasının çiftlik evinde yaşarlar. Babasından defalarca başka bir ev almalarını, kendilerini yalnız bırakmalarını istese de babası, oğlu Süreyya'nın sözünü dinlemez ve yeni bir ev satın almaz. Onun yüzünden her yaz bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suad bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Süreyya ve Suad’ın evine, Süreyya’nın akrabası olan ve Süreyya’nın çok sevdiği, güvendiği Necib gelip gitmektedir. Necip’in eve geliş gidişlerinde yine akrabalarından olan Suat'ın kardeşi Hacer de eve gelir. Hacer, Necip'e ilgi duyar ama Necip Hacer’e karşı ilgili değildir.
Hacer evli ve eşi de onun için her şeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suad ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suad gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir. Necip de hem dostları hem de akrabaları olarak Suat ve Süreyya'nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmezdir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip'le birlikte piyano çalmaktadır. Baş başa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip bir şeylerin olduğunu, Suad'a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsa da başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir. Giderken de Suad'ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır. Daha sonraları Necip'in tifo olduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike geçince Necip'in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir içerisindedir. Hacer Necip'in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip'in kendiden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip'in annesi eldiveni gösterir. Sua' kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar ama kimseye çaktırmaz. O sırada Necip'te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez. Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki o onlardan kaçmak için uğraşmaktadır. Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya bir şeyleri anlayıp o yüzden gitmiştir. Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer'in davranışları onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Birbirlerini buldukları anda ister istemez kaybedeceklerdir. Suad kendisinden kalan, Necip'in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır. Mutsuz günlerin devam ettiği günlerden bir gün Necip, konağa ziyarete gider. O gün konakta yangın çıkar, herkes dışarı fırlar. Suat, bilerek yangında dışarı çıkmaz. Bunun üzerine Süreyya ve Necip, Suad’ın odasına dalarlar. Süreyya da tam odaya girmek üzereyken tavan alevlenir, odanın içindeki genç kadın ve genç erkeğin üstüne tavan çöker. Sonunda olanlar olur ve her ikisi de bu yangında ölür.

Eylül Romanı Hakkındaki Düşüncelerim

İlk psikolojik kitaptır. Herkesin sevebileceği bir tür değildir. Kimine göre okurken zevk alınabilecek bir kitap, kimine göre okurken sıkıntıdan uykuya dalınacak bir kitap. Şahsen ben okurken sıkılmadım, Kitap oldukça akıcıydı. Psikoloji türü romanları sevenlerin mutlaka bu kitabı okumasını tavsiye ederim. Eminim ki çok beğenecekler.

Eylül Romanı Karakter Analizi

Süreyya: Suad’ın kocasıdır. sanki çerez parasına çalışıyormuş olan Süreyya evli olmasına rağmen ailenin maddi yönünden haberdar değildir. İki küçük aileyi içine alan bu büyük ailede çocuk gibi sorumsuz bir şekilde yaşamaktadır. Düşünce bakımından kapasitesi çok sınırlı ve hatta karısından çok düşük olan Süreyya, Suad’ı bir eşten çok bir ana gibi görmekte ve bu ilişkinin bütün sorumluluğunu ona yüklemektedir. Karısının parasıyla kiraladığı yalıda karısına karşı hiçbir sorumluluk duymadan onu sevgi ve ilgisinden mahrum ederek kendisini başıboş bir hayat sürme hakkına sahip zannetmektedir. Yalı sevdasından sonra yelkene, sandala, kürek çekmeye başlar. Hiçbir şey umurunda değildir varsa yoksa kendine özel uğraşları. Karısının isteklerini kibarca reddeder. Kendi istekleri ne olursa olsun yapılmak zorundadır. Karısıyla hiçbir ortak ilgisi bulunmayan bu düşüncesiz bencil adam hiçbir şey vermeden çok şey istemeyi marifet sanar.


Suad: Süreyya’nın karısıdır. Necip’in yasak aşkıdır. Genç, güzel, zeki, kültürlü bir kadındır. Kocasını mutlu etmek için bütün maddî ve manevî imkanlarını kullanır. Babasından gizlice istediği parayla bir yalı kiralayıp oraya taşınırlar. Belli bir süre yalıya taşınmanın heyecanı onları mutlu eder. Kocası yalı sevdasından sonra yelkene, sandala merak salar. Tek düşüncesi ve tek önem verdiği şey sandalıyla denize açılıp kürek çekmek hoşça vakit geçirmektir. Suad sadece kendisinin uğraştığı bu evliliğin başarısız olduğunu kabullenmiştir artık. Beş yıllık bir geçmişi olan bu evliliğin sadece şekilden ibaret olduğunu gerçekte evliliğin temeli sayılan hiçbir sevgi, heyecan ve ortak zevk anlayışlarının olmadığını anlar. Suad için hayat bu andan itibaren çekilmez olur. Süreyya’nın halasının oğlu olan Necip yalıya sık sık gelmektedir. Suad ve Necip müziğe karşı olan tutkuları nedeniyle vakitlerinin çoğunu piyanoyla geçirirler. Suad bir süre sonra, saygı duyup beğendiği Necip’in kendisine aşık olduğunu anlar. Suad evli bir kadın olduğu için karamsarlığa girer. Bu ilişki sonrasında kendisinin alçalacağını düşünür. Fakat içinde Necip'e karşı olan duygularına da bir türlü engel olamaz.


Necip: Süreyya’nın halasının oğludur. Genç, yakışıklı, iyi eğitim görmüş, pek çok kadınla evlilik dışı ilişki kurmuş, kadın erkek ilişkisi konusunda deneyimli birisidir. Kadınlara güvenmeyen, evlilikten aşırı derecede korkan birisiyken Süreyya Suad ilişkisine büyük bir hayranlık duyar. Güzelliğinin dışında ruh bakımından da çok iyi olan Suad, Necip’in bir kadında aradığı tüm özelliklere sahiptir. Sadece böyle bir kadınla evlenebileceğini düşünür. Ona göre Suad, eşine bağlı, nazik, güler yüzlü, samimi bir kadındır. Müziğe karşı duydukları yakın ilgi onları yakınlaştırır. Necib bir süre sonra bu çok beğendiği kadına aşık olur. Evinin kapılarını kendisine açmış olan dostunun karısına aşık olduğu için günlerce vicdan azabı çeker pişmanlık duyar. Sonrasında Suad’ın da kendisini sevdiğini anlayan Necip, bu hayatın sevip sevilmeden yaşanmayacağını düşünür. Kendi arzularını ahlaki değerlerin üzerinde gören Necip, aşktan başka her şeyin boş olduğunu, bu nedenle hayata sımsıkı sarılarak bundan olabildiğince zevk almayı ister. Romanın sonunda konakta yangın çıkarherkes dışarıdadır ama Suad ortalıkta yoktur. Bu sırada Necib Suad’ın içeride olduğunu öğrenir. Süreyya ve Necip alevler içindeki konağa girerler, Suad’ın iniltisini duyarlar. Alevler ve dumanlar bir anda her yeri sarar, Süreyya odaya girip girmemekte tereddüt eder, bu esnada Necib, dehşetle haykırarak içeri girer. Onun içeri girmesiyle tavan yıkılır. Necib ve Suad içeride kalır.


Hacer: Süreyya’nın kız kardeşi, ve Fatin’in karısıdır. Yeni evli olmasına rağmen kocasını sevmeyen hatta ondan iğrenen bir kadındır.Necib'le tek taraflı bir ilişki yaşamaktadır. Mutsuzluğundan dolayı aşırı kıskanç, genç ve güzel birisidir. Fırsat buldukça sokaktan geçen erkekleri kendine sevgili adayı olarak görür. Necip’in Suad’a olan ilgisini anlayan Hacer onu çok kıskanır, sürekli laf ederek Suad’ı sıkıştırır. Ortalık yerde Necip’in sık sık gelmesinin Suad’a olan ilgisinden olduğunu söyler onları zor durumda bırakır. Bu arada Necip’le ev ortamında şakalaşıp cilveleşmekten de çekinmez.


Fatin: Hacer’in kocasıdır. Sırf babasının parası için Hacer’le evlenmiş kişiliksiz, cimri bir şerefsizdir. Ailede kimse tarafından saygı gösterilmeyen birisidir. Bu durum onu hiç alakadar etmemektedir. İnsani duyguları takmayan biridir. Beyefendinin himayesinde yaşayıp Hacer’e sözde kocalık etmektedir.


Beyefendi: Süreyya ve Hacer’in babasıdır. Sadece kendisini düşünen, eşi ve çocuklarıyla olan ilişkisi sevgi ve saygı prensibine dayanmayan, ailedeki herkese hükmedebileceğini düşünen otoriter birisidir. Bir baba ve kocadan çok, bir efendidir. Hep kendi dediği olsun ister, kimsenin keyfi için bir saatini bile harcamaz.


Hanımefendi: Süreyya ve Hacer’in annesidir. Aile içinde sabrı,şefkati temsil eder. Ailenin manevî direğidir. Kocasının ilgisizliklerine, haksız davranışlarına yıllarca sabır göstermiştir. Ezik bir kadın olmasına rağmen, yıllarca ses çıkarmamıştır. Suad, ahlâkî yönden Hanımefendiyi çok beğenir, onun takdire layık yüce bir kişi olduğunu düşünür.

Mehmet Rauf'un Edebi Yönü

• Mehmet Rauf, Servet-i Fünun romanının Halit Ziya'dan sonraki en önemli temsilcisidir
• Roman, öykü, tiyatro, mensur şiir türlerinde eser veren bir sanatçıdır, Halit Ziya'nın etkisinde kalmıştır.
• Eserlerinde romantik duygular, hayaller, hüzünler, karamsarlık, aşk gibi konuları işlemiş; sosyal yaşama pek yer vermemiştir.
• Mehmet Rauf'un süslü, şiirsel bir anlatımı vardır. Dili ve üslubu çağdaşlarına göre daha sade ve abartısızdır.
• Realizmin ve natüralizmin izleri eserlerinde çokça görülse de aşk ve sevgi temalarını işlediği için romantizmin etkisi daha belirgindir.
• Psikolojik tahlillere büyük önem verir, ruh tahlillerinde oldukça başarılıdır.
• Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı kabul edilen Eylül onun romanıdır. Dil örgüsü bakımından zayıf olan eser, psikolojik konulardaki derinliğiyle önemlidir.Yasak bir aşkı konu alan Eylül'de, Suat Hanım ile Süreyya Bey mesut bir çifttir. Bunların aile dostu olan Necip ile Suat Hanım arasında bir yasak ilişki başlar

Mehmet Rauf'un Eserleri

Romanları
• Ferda-yı Garam
• Eylül
• Bir Zambak’ın Hikâyesi
• Genç Kız Kalbi
• Bir Aşkın Tarihi
• Menekşe
• Karanfil ve Yasemin
• Böğürtlen Gecelik
• Define
• Kan Damlası
• Halas
• Harabeler
• Kâbus
Bazı Öyküleri
• İntizar
• Eski Aşk Geceleri
• Aşk Kadını
• Kadın İsterse
• Düşmüş
Tiyatro Oyunları
• Pençe
• Cidal
• İçi Kuvvet
• Diken
• Yara

Mehmet Rauf




4020_mehmet-raufServet-i Fünûn döneminin en önemli yazarlarından biri olan Mehmet Rauf, İstanbul'’da dünyaya gelmiştir. Eğitimine Defterdar Mahalle Mektebi ile başlayan Rauf, akabinde Soğuk Çeşme Askeri Rüştiye'’deki eğitimini de tamamlayarak Bahriye Mektebi'’ne yazılır. Ancak Mehmet Rauf, askeri bir okula gitmekten hiç de memnun değildir. İstemeye istemeye de oldu nihayetinde söz konusu okuldan bir teğmen olarak mezun olur. Ardından Rauf, İstanbul'’da göreve başlar. Bu yıllarda Mehmet Rauf, Tevfik Fikret'’in halasının kızı bir evlilik yapar.
Eylül” romanı ile simgeleşen Mehmet Rauf, öz yaşamında da karmaşık bir evlilik hadiseleri içinde başrol oynamıştır. İlk evliliğini Tevfik Fikret'’in halasının kızı olan Ayşe Sermet ile yapan Rauf, henüz Ayşe Hanım'’dan ayrılmadan Besime Hanım ile evlenir. İlk iki evliliğinden de çocuğu olan Mehmet Rauf, daha sonra ikinci eşinden ayrılarak Muazzez Hanım ile evlenir. Evliliklerinin yanı sıra yasak aşklarla da anılan Mehmet Rauf, bir intihar girişiminde de bulunmuştur.Edebiyat otoriteleri tarafından Mehmet Rauf’'un Tevfik Fikret ile yanı evi paylaştığı sıralarda onun eşine yasak bir aşk beslediğini ve bu aşkın neticesinde de “Eylül” adlı romanı kaleme aldığı tezi savunulmaktadır. Mehmet Rauf, bir müddet askerlik mesleği ile ilişiğinin kesilmesiyle geçim ciddi geçim sıkıntıları çeker. Ölmeden önce iki felç geçiren Mehmet Rauf, ikinci felcin ardından yatağa bağlı kalır. Yine bu süreçte oldukça rahatsızlaşan Rauf, 23 Aralık 1931 tarihinde yaşama veda eder.
Kaynaklarda Mehmet Rauf’'un babası tarafından tiyatroya götürüldüğü bilgisi yer almaktadır. Henüz çocukluk yıllarında birçok sanat dalını da içinde barındıran tiyatroya gitmesi Mehmet Rauf’'un sanat fitilini ateşlemiştir.
Yaşı ilerledikçe Mehmet Rauf, özellikle de Bahriye Mektebi'’nde öğrenci iken bazı arkadaşları sayesinde edebiyata iyiden iyiye merak salar. Bu dönemde yerli ve yabancı birçok romanı okuyan Mehmet Rauf, okumaları neticesinde çeşitli denemeler de yapmaktadır. Ciddi olarak eline kalemi bu yıllarda alan Rauf, ilk olarak “Danaet yahut Gaskonya Korsanları” adında bir roman kaleme alır. Ancak roman bazı nedenlerden dolayı yayımlanmaz.
Bu ilk adım ile birlikte Mehmet Rauf, o yıllarda çeviri romanlarda sıkça rastlanan cinayet kurgularına yönelir. Daha sonra Rauf, kendisinde var olan edebi birikimi zenginleştirmeye çalışır. Bu amaçla Emile Zola, Gustava Flaubert ve Alphonse Daute gibi gibi avrupa’nın en önemli yazarlarını okuyarak kendisine bir edebi yönelim, kazandırır.Mehmet Rauf'’un edebi duruşunda söz konusu Avrupa yazarlarının yanı sıra Halit Ziya Uşaklıgil de büyük yer tutmaktadır. Özellikle Halit Ziya’'nın “Nemide” romanı Mehmet Rauf'’a büyük bir etki yapar. Öyle ki Rauf, Halit Ziya'’nın kalemine duyduğu hayranlık ve temayülü ifade etmek adına ona bir mektup yazar. Rauf, mektubuna karşılık alınca Halit Ziya'’ya fikrini de beyan etmesi için yazdığı “Düşmüş” adlı öyküsünü gönderir. Öyküyü okuyan Uşaklıgil, öyküyü beğenerek gazetede yayımlatır. Daha sonra Halit Ziya ve Mehmet Rauf iyi iki dost olarak bağlarını korurlar. Mehmet Rauf'’un edebi yaşamının bir diğer mühim hadisesi ise Servet-i Fünûn dergisinde aktifleşmesidir. Dergide “Ferda-yı Garam” eseri yayımlanan Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin’le de sıkı bir yakınlık içerisindedir. Zamanla Mehmet Rauf, tamamen derginin yazarlarından biri olur.